17 Temmuz 2015 Cuma

Terminator Genisys: Gerçeğin Çölüne Hoş geldiniz


   

 



   Film gösterime girdiği günden beri insanların beklentilerini yüksek tutmadıkları halde filmden hoşlandığı şeklinde yorumlar duyuyor ve okuyoruz. Ben neden filme sağlı sollu girişme isteğiyle bu yazıyı kaleme alıyorum öncelikle nedenlerini sıralamak istiyorum. Filmi eleştirirken izlemeyenler için sürpriz bozan içerdiğini tekrar belirtmek gereksiz tabi ki. Film iki devreli spor müsabakası gibi, ilk devre sizi zaman yolculuğuna odaklanacak gibi yapıp kandırırken ikinci devre matrix olmaya çalışıp yere çakılıyor. Bütün filmi iki küçük fikir kırıntısına indirgeyerek eleştirmenin doğru görünmediğinin farkındayım ama çok sevilen bir mitolojinin devamı niteliğinde olan ve iş yapması halinde buradan devam edecek bir seri için eleştirinin özünde doğruluk payı olduğunu da anlayacağınızı düşünüyorum. Terminatör serisi üzerine uzun uzadıya bilgi vermenin, okuyucunun film kültürüne saygısızlık olacağını bildiğim ve bende eğer farklı bir çıkarım yapmıyorsa bu tür yazıları hızlıca okuyarak geçtiğimi göz önüne alarak Terminatör mitosundan kabataslak bahsetmek istiyorum. İlk Terminatör filmi James Cameron’un dâhiyane fikri ve parasızlığıyla aynı orantıda zaman yolculuğu ve gelecekten gelen robot yokedicinin masum kızı öldürmesine engel olmaya çalışan trajik kahraman fikrini çok basit ve etkili bir şekilde ortaya koymuştur. İlk filmdeki Kyle Reese’den trajik kahraman olarak bahsetmeme gelirsek; sadece önderine olan bağlılığından dolayı gönüllü olan Kyle Reese ilk filmde ne kadar önemli olduğunu geçmişe gidip aslında John Connor’ın babası olacağını öğrendiğinde anlayıp anti kahramana dönüşmüştür. Geri dönüşü olmayan bir ölüm görevine gönüllü olan fakat seçilmeseydi göreve falan gerek duyulmayacak bir karakterdir. Filmin insanı içine alan orijinal fikri, gelecekten gelen adamın korumaya çalıştığı kadına âşık olup o’nu gönderen liderinin babası olacağı gerçeğidir. Tabi ki yokedicinin ikna edici performansı, telefon defterinden bütün Sarah Connor’ları bulup tek tek öldürmesi ve gelecekte geçen bölümlerde yokediciyi tanıyan köpekler gibi hafızalarımıza kazınmış sahneler de mevcuttur. Filmin sonunda bir şekilde durdurulan yokedici amacına ulaşamamış Sarah Connor kurtulmuş ama Kyle Reese ölmüştür. Birlikte oldukları için Sarah direnişin lideri John Connor’a hamiledir. İkinci filme gelecek olursak; hem Arnold Schwarzenegger’in yokedici performansı hem filmin çok ucuza çekilip iyi gişe yapması yapımcıları cesaretlendirmiş, James Cameron’un da teknolojik şartların olgunlaştığını anlamasıyla devam filmi kaçınılmaz olmuştur. İlk filmdeki olaylardan 10 yıl sonrasında geçen maceranın omurgası Sarah Connor akıl hastanesine kapatılmış, John Connor bakıcı aileye verilmiş haldeyken Skynet’in planı yeni model bir yokediciyi John Connor’ı öldürmek için geçmişe yollamasıdır. T–1000 olarak adlandırılan sıvı metal yokedici John Connor’ın peşine düşmüşken gelecekteki direnişte T–800 model bir yokediciyi yeniden programlayıp John Connor’ı koruması için geçmişe gönderir. Arnold Schwarzenegger’in popülaritesi sayesinde kötü robottan iyi robota dönüşmesi filmi başka bir boyuta taşımış, kendini feda ettiği final sekansında insanlar gözyaşlarına hâkim olamamıştır.





 

   İkinci film gelişmiş görsel efektler ve iyi çekilmiş aksiyon sahneleriyle ilkinin de önüne geçerek büyük bir başarı kazanmıştır. Fakat ikinci filmin sonunda hem kötücül robotu hem kendini imha eden yokedici bir devam filminin kapısını kapatmıştır. Ama bu bir zaman yolculuğu öyküsü deyişinizi duyar gibi oluyorum. Evet, Terminatör Genisys’i karşımıza çıkaran yapımcılarda böyle düşünmüş olmamalılar ki zaman yolculuğu kavramını bütün bir seriyi yok etme pahasına kullanmaya çalışmışlar. Neden bütün bir seriyi diyorum hemen ona geleceğim. Dikkat ettiyseniz serinin üçüncü filmi Makineler yükseliyor’dan bahsetmeden Genisys’e geçmek zorunda kaldım.

 




Terminatör 3 aslında Sarah Connor dizisinin bize sonradan çokta güzel gösterdiği şekilde seriyi farklı bir boyuta taşıma potansiyeli varken birazda projenin başında bu sefer James Cameron’un olmamasından dolayı bunu becerememiş bir filmdi. Sarah Connor’ın kanserden öldüğü John Connor’ın berduş gibi sokaklarda yaşadığı ve gelecekte karısı olacak kızı bulduğu film olmaktan öteye gidemeyen T3, sadece dişi yokedici T-X ve umutsuz sonu ile akılda kalıyordu. Kıyamet olacaktı ve buna engel olmak imkânsızdı. Neden T3’ten ve yıllar sonra seriyi yeniden başlatmak için çekilen ve gelecekte geçen bir distopya olan Salvation’dan bu kadar az bahsettiğime gelirsek; Terminatör Genisys önce sadece Salvation’u yok sayıyor gibi başlasa da zamanda yolculuk yaparak önce T3’ü sonrada serinin en iyi filmi T2’yi yok ediyor. Ve buna ne yazık ki Kuantum ve paralel evrenlerle açıklık getirmeye çalışıyor. Jenerasyondan kaynaklı olarak Geleceğe Dönüş filmleri izleyerek büyüyen birinin zaman yolculuğuyla ilgili öğrendiği ilk şey; geçmişte bir şey değiştirirseniz gelecekte her şey değişir. Terminatör Genisys geçmişte bir şey değiştirmekle kalmayıp her şeyi değiştiriyor ve tamamen farklı bir gelecek ortaya çıkıyor. 1984’e giden Kyle Reese orada iki tane T 800, bir tane T1000 ve savaşçı olarak büyütülmüş bir Sarah Connor buluyor. Gelecekteki John Connor ise Skynet’in saldırısı sonucunda Skynet oluyor. Evet, yanlış duymadınız Skynet. Ben yapay zekâ değil miyim niye durduğum yerde durayım artık, insan bedenlerine de girebilmeliyim diyerek evrimleşiyor. Bunu yaparken, İnsan vücudundaki anatomik imkânsızlıklarla baş etme yolu da bularak John Connor’ın bedeninde cisimleşiyor. Tamam, Skynet’in evrimleşmesi ve hatta her robota her makineye girebilmesi ortak bilinç gibi kavramların varlığıyla zaten mantıklı, ama John Connor’ın Skynet’e dönüşüp anne babasını durdurmaya çalışmasından beklenen parlak fikir olma durumu yok mu. Gelelim yazının başında bahsettiğim filmin matrix olmaya çalışmasına; bence artık yok ayılan Salvation filmindeki kendinden bihaber robot ve yaşadığı travma bile bu fikirden iyiyken, Skynet’in bütün dünya gelecekte robotlarla kaplıyken geçmişe gidip yazılımla her yere ulaşmaya çalışması durumu kafalarda soru işareti bırakıyor. Bakın iyi düşünün gelecekte Skynet kazanıp ve John Connor’ı ele geçirmişken neden tekrar geçmişe gidip Genysis’le online olmaya çalışıyor. Sadece Sarah Connor’ı öldürmesi yeterli değil mi? Eğer bu bir döngüyse her seferinde başarılı olmak için uğraşmak zorunda. Bu da bizi matrix’e götürüyor, makinelerin bir kez kazanması yetmiyor mu yani? Sistemin içindeki bir hatanın her seferinde Neo’yu ya da Neo’ları ortaya çıkardığı gibi Skynet’in her defasında Sarah Connor, John Connor ya da Kyle Reese’i yok etmesi mi gerekiyor.

 

 

    Ne yazık ki Terminatör serisi bir çizgi roman uyarlaması değil ve çizgi romanla film arasındaki tezatlıkları farklı boyutlarla, paralel evrenlerle açıklamaya çalışmak işe yaramıyor. Sarah Connor’ı çocukken kurtaran T–800 zaman kırılmasına yol açıyor, Kyle Reese’in gittiği 1984’te hem iyi hem kötü T–800 varken sıvı metal T-1000’de var. Sarah Connor’ı çocukken öldürmeye yollanan robotun akıbeti ya da Skyet’in neden 1984’e kadar tekrar denemediği açıklanmadığı gibi sıvı metal robotu görmemizle T2 filmi de çöpe gidiyor. 1984’te bodrumda yokediciden kalan çiple zaman makinesi yapılabiliyorken 2017’de John Connor devasa bir laboratuvarda zaman makinesi yapılmasına uğraşıyor hem de içinde Skynet varken. Nereden tutarsak elimizde kalan senaryosu, bir Terminatör filmine yakışmayan aksiyonu ve karakterlere yakışmayan oyuncu seçimleriyle film ne yazık ki hem yorgun ve yaşlı hem de antika değeri taşımıyor.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder