Film gösterime girdiği günden beri insanların beklentilerini yüksek
tutmadıkları halde filmden hoşlandığı şeklinde yorumlar duyuyor ve okuyoruz.
Ben neden filme sağlı sollu girişme isteğiyle bu yazıyı kaleme alıyorum
öncelikle nedenlerini sıralamak istiyorum. Filmi eleştirirken izlemeyenler için
sürpriz bozan içerdiğini tekrar belirtmek gereksiz tabi ki. Film iki devreli
spor müsabakası gibi, ilk devre sizi zaman yolculuğuna odaklanacak gibi yapıp
kandırırken ikinci devre matrix olmaya çalışıp yere çakılıyor. Bütün filmi iki
küçük fikir kırıntısına indirgeyerek eleştirmenin doğru görünmediğinin farkındayım
ama çok sevilen bir mitolojinin devamı niteliğinde olan ve iş yapması halinde
buradan devam edecek bir seri için eleştirinin özünde doğruluk payı olduğunu da
anlayacağınızı düşünüyorum. Terminatör serisi üzerine uzun uzadıya bilgi
vermenin, okuyucunun film kültürüne saygısızlık olacağını bildiğim ve bende
eğer farklı bir çıkarım yapmıyorsa bu tür yazıları hızlıca okuyarak geçtiğimi
göz önüne alarak Terminatör mitosundan kabataslak bahsetmek istiyorum. İlk
Terminatör filmi James Cameron’un dâhiyane fikri ve parasızlığıyla aynı
orantıda zaman yolculuğu ve gelecekten gelen robot yokedicinin masum kızı öldürmesine
engel olmaya çalışan trajik kahraman fikrini çok basit ve etkili bir şekilde
ortaya koymuştur. İlk filmdeki Kyle Reese’den trajik kahraman olarak bahsetmeme
gelirsek; sadece önderine olan bağlılığından dolayı gönüllü olan Kyle Reese ilk
filmde ne kadar önemli olduğunu geçmişe gidip aslında John Connor’ın babası
olacağını öğrendiğinde anlayıp anti kahramana dönüşmüştür. Geri dönüşü olmayan
bir ölüm görevine gönüllü olan fakat seçilmeseydi göreve falan gerek
duyulmayacak bir karakterdir. Filmin insanı içine alan orijinal fikri,
gelecekten gelen adamın korumaya çalıştığı kadına âşık olup o’nu gönderen
liderinin babası olacağı gerçeğidir. Tabi ki yokedicinin ikna edici
performansı, telefon defterinden bütün Sarah Connor’ları bulup tek tek
öldürmesi ve gelecekte geçen bölümlerde yokediciyi tanıyan köpekler gibi
hafızalarımıza kazınmış sahneler de mevcuttur. Filmin sonunda bir şekilde
durdurulan yokedici amacına ulaşamamış Sarah Connor kurtulmuş ama Kyle Reese
ölmüştür. Birlikte oldukları için Sarah direnişin lideri John Connor’a
hamiledir. İkinci filme gelecek olursak; hem Arnold Schwarzenegger’in yokedici
performansı hem filmin çok ucuza çekilip iyi gişe yapması yapımcıları
cesaretlendirmiş, James Cameron’un da teknolojik şartların olgunlaştığını
anlamasıyla devam filmi kaçınılmaz olmuştur. İlk filmdeki olaylardan 10 yıl
sonrasında geçen maceranın omurgası Sarah Connor akıl hastanesine kapatılmış,
John Connor bakıcı aileye verilmiş haldeyken Skynet’in planı yeni model bir
yokediciyi John Connor’ı öldürmek için geçmişe yollamasıdır. T–1000 olarak
adlandırılan sıvı metal yokedici John Connor’ın peşine düşmüşken gelecekteki
direnişte T–800 model bir yokediciyi yeniden programlayıp John Connor’ı
koruması için geçmişe gönderir. Arnold Schwarzenegger’in popülaritesi sayesinde
kötü robottan iyi robota dönüşmesi filmi başka bir boyuta taşımış, kendini feda
ettiği final sekansında insanlar gözyaşlarına hâkim olamamıştır.
İkinci film gelişmiş görsel efektler ve iyi çekilmiş aksiyon
sahneleriyle ilkinin de önüne geçerek büyük bir başarı kazanmıştır. Fakat
ikinci filmin sonunda hem kötücül robotu hem kendini imha eden yokedici bir
devam filminin kapısını kapatmıştır. Ama bu bir zaman yolculuğu öyküsü
deyişinizi duyar gibi oluyorum. Evet, Terminatör Genisys’i karşımıza çıkaran
yapımcılarda böyle düşünmüş olmamalılar ki zaman yolculuğu kavramını bütün bir
seriyi yok etme pahasına kullanmaya çalışmışlar. Neden bütün bir seriyi diyorum
hemen ona geleceğim. Dikkat ettiyseniz serinin üçüncü filmi Makineler
yükseliyor’dan bahsetmeden Genisys’e geçmek zorunda kaldım.
Terminatör 3 aslında Sarah Connor
dizisinin bize sonradan çokta güzel gösterdiği şekilde seriyi farklı bir boyuta
taşıma potansiyeli varken birazda projenin başında bu sefer James Cameron’un
olmamasından dolayı bunu becerememiş bir filmdi. Sarah Connor’ın kanserden öldüğü
John Connor’ın berduş gibi sokaklarda yaşadığı ve gelecekte karısı olacak kızı
bulduğu film olmaktan öteye gidemeyen T3, sadece dişi yokedici T-X ve umutsuz
sonu ile akılda kalıyordu. Kıyamet olacaktı ve buna engel olmak imkânsızdı.
Neden T3’ten ve yıllar sonra seriyi yeniden başlatmak için çekilen ve gelecekte
geçen bir distopya olan Salvation’dan bu kadar az bahsettiğime gelirsek;
Terminatör Genisys önce sadece Salvation’u yok sayıyor gibi başlasa da zamanda
yolculuk yaparak önce T3’ü sonrada serinin en iyi filmi T2’yi yok ediyor. Ve
buna ne yazık ki Kuantum ve paralel evrenlerle açıklık getirmeye çalışıyor.
Jenerasyondan kaynaklı olarak Geleceğe Dönüş filmleri izleyerek büyüyen birinin
zaman yolculuğuyla ilgili öğrendiği ilk şey; geçmişte bir şey değiştirirseniz
gelecekte her şey değişir. Terminatör Genisys geçmişte bir şey değiştirmekle
kalmayıp her şeyi değiştiriyor ve tamamen farklı bir gelecek ortaya çıkıyor.
1984’e giden Kyle Reese orada iki tane T 800, bir tane T1000 ve savaşçı olarak
büyütülmüş bir Sarah Connor buluyor. Gelecekteki John Connor ise Skynet’in
saldırısı sonucunda Skynet oluyor. Evet, yanlış duymadınız Skynet. Ben yapay
zekâ değil miyim niye durduğum yerde durayım artık, insan bedenlerine de
girebilmeliyim diyerek evrimleşiyor. Bunu yaparken, İnsan vücudundaki anatomik
imkânsızlıklarla baş etme yolu da bularak John Connor’ın bedeninde
cisimleşiyor. Tamam, Skynet’in evrimleşmesi ve hatta her robota her makineye
girebilmesi ortak bilinç gibi kavramların varlığıyla zaten mantıklı, ama John
Connor’ın Skynet’e dönüşüp anne babasını durdurmaya çalışmasından beklenen
parlak fikir olma durumu yok mu. Gelelim yazının başında bahsettiğim filmin
matrix olmaya çalışmasına; bence artık yok ayılan Salvation filmindeki
kendinden bihaber robot ve yaşadığı travma bile bu fikirden iyiyken, Skynet’in
bütün dünya gelecekte robotlarla kaplıyken geçmişe gidip yazılımla her yere
ulaşmaya çalışması durumu kafalarda soru işareti bırakıyor. Bakın iyi düşünün
gelecekte Skynet kazanıp ve John Connor’ı ele geçirmişken neden tekrar geçmişe
gidip Genysis’le online olmaya çalışıyor. Sadece Sarah Connor’ı öldürmesi
yeterli değil mi? Eğer bu bir döngüyse her seferinde başarılı olmak için
uğraşmak zorunda. Bu da bizi matrix’e götürüyor, makinelerin bir kez kazanması
yetmiyor mu yani? Sistemin içindeki bir hatanın her seferinde Neo’yu ya da
Neo’ları ortaya çıkardığı gibi Skynet’in her defasında Sarah Connor, John
Connor ya da Kyle Reese’i yok etmesi mi gerekiyor.
Ne yazık ki Terminatör serisi bir çizgi
roman uyarlaması değil ve çizgi romanla film arasındaki tezatlıkları farklı
boyutlarla, paralel evrenlerle açıklamaya çalışmak işe yaramıyor. Sarah
Connor’ı çocukken kurtaran T–800 zaman kırılmasına yol açıyor, Kyle Reese’in
gittiği 1984’te hem iyi hem kötü T–800 varken sıvı metal T-1000’de var. Sarah
Connor’ı çocukken öldürmeye yollanan robotun akıbeti ya da Skyet’in neden
1984’e kadar tekrar denemediği açıklanmadığı gibi sıvı metal robotu görmemizle
T2 filmi de çöpe gidiyor. 1984’te bodrumda yokediciden kalan çiple zaman
makinesi yapılabiliyorken 2017’de John Connor devasa bir laboratuvarda zaman
makinesi yapılmasına uğraşıyor hem de içinde Skynet varken. Nereden tutarsak
elimizde kalan senaryosu, bir Terminatör filmine yakışmayan aksiyonu ve karakterlere
yakışmayan oyuncu seçimleriyle film ne yazık ki hem yorgun ve yaşlı hem de
antika değeri taşımıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder